Türkiye’ye göbek attıran adam: Kudret Şandra

Yaşınızın ilerlediğini gençlik ve yetişkinliğinizde edebiyatta, sinema ve tiyatroda nam salmış olan gazete-dergilerin, ekranların parıltılı isimlerinin sonraki kuşaklar tarafından bilinmediğini fark ettiğinizde bi güzel idrak ediyorsunuz. En son Humprey Bogart’ı tanımayan bir grup gençle bir aradaydım. Bu da beklenmedik bir şey değil. Tarihe, geçmiş hikayelere, tozlu arşivlere ilgi duymuyorsanız kültür ve sanatın abidevi isimlerini, dönüm noktası sayılan eserleri bilmeniz mümkün değil. Popüler kültürün toplumun inşasında, dönüşümünde önemli işlev görmüş veya bu dönüşümler sonucu ortaya çıkan isimleriyle ise birileri hikayelerini magazin içeriklerine veya dizi-film senaryolarına taşıdığında tanışıyorsunuz. Şokopop adıyla bir Youtube kanalı açarak yola çıkıp, magazinin toplumsal yapıdaki dönüşümleri takip etmekteki işlevine çok kişiyi ikna eden Ekim Acun’a hakkı teslim edildi çoktan. Bergen, Dilber Ay, Prestij Müzik efsanesini konu edinen filmler de popüler kültürün ayrıksı isimlerini, kendi bakış açılarıyla sonraki kuşaklara taşıdılar. Tabii travmatik hikayelerin kahramanları kazanç kaynağı olabildiklerinden ölümlerinden sonra da yaşama şansına sahipler. “Mazbut” sayılan hayatlar yaşamış veya şöhretlerini uzun süre muhafaza edememiş olanlar mazinin karanlık kuyusuna düşüp kayboluyorlar.

ÜNLÜLERİN DANS HOCASI VE ŞANTÖZ KUDRET ŞANDRA

Ben bugün size, hiç de mazbut bulunmayan, hatta kendisinin de mazbut bulmadığı bir hayat yaşamış Kudret Şandra’dan bahsedeyim. Asıl soyadı, dok işçiliği yapmış babası tarafından seçilmiş Sulatası (su-latası, yani dikdörtgen su tahtası anlamında) olan, bir zamanların ünlü şantözü, dans eğitmeni ve oyuncusu Kudret Şandra, 40 yaşından sonra hidayete ererek yavaş yavaş sahnelerden ve setlerden çekildi. Popüler olduğu dönemlerde Türkan Şoray, Hülya Koçyiğit, Ayhan Işık, Sevda Ferdağ, Selma Güneri gibi Yeşilçam’dan ve gazino sahnelerinden birçok ünlüye dans dersleri vermiş, şarkılı-danslı filmlerin vazgeçilmez figürü olmuştu. Şimdi başta da söylediğim gibi, bunu okuyanların bir kısmı ilk iki, hadi üç isim dışındakilerin kim olduğunu bilemeyebilirler. Oysa Işık dışındakiler hala hayatta ve sağlıklılar.

Kudret Şandra daha küçücükken dansa, özellikle de göbek dansına ilgi duyuyor. İçindeki harı tutuşturan seyyar çadır kumpanyasında izlediği dansçılar. Bundan sonra onu kimse tutamıyor: sınıfta, balkonda, düğünlerde söyleyip oynuyor. Daha doğrusu ona bıyık altından gülen, arkasından dedikodusunu yapan konu komşunun teşvikiyle kalabalığın ortasına iteleniyor ve alkış kıyamet eşliğinde maharetlerini sergiliyor. “İslamiyeti yaşamayı ondan öğrendim” dediği dindar annesi ile yıldızının hiç barışmadığı, hatta bir ara zehirleyerek öldürmeye çalıştığı asabi mizaçlı babasının cevaz vermedikleri bu yeteneği ve sahne hayali 17 yaşında evden kaçmasına sebep oluyor.

Pratik zekalı ve atak bir genç olduğunu kanıtlar biçimde, dönemin en popüler ve yetenekli dansçısı Emine Adalet Pee’nin kapısına dayanıyor Kudret. Belki sonra ondan da söz ederim. Kudret’in ısrarına dayanamayıp geçici olarak onu evine alan Emine Adalet, “Türkiye’de erkek dansöze hayat yok” diye vazgeçirmeye çalışıyor Kudret’i hayalinden. Belki de bu çelimsiz ama ateşli kara gözlere sahip çocuğa kıyamadığından onu evine almakla kalmıyor, dansının inceliklerini öğretiyor ve iki yıl aynı sahneyi paylaşıyorlar. Kudret böylelikle bir uvertür dansçı oluyor.

SANSASYONEL DANS GRUBU

Emine Adalet Pee’nin yanından ayrıldıktan sonra bir süre Piraye’nin ilk eşi, Mehmet Fuat’ın da babası olan, Türkiye’ye Mısır filmlerini tanıtan oyuncu, rejisör ve yazar Vedat Örfi’nin kalfalığını yapıyor. Vedat Örfi onu bir filminde başrolde bile oynatıyor. Şeytan tüyü var Kudret’te anlayacağınız. Fakat Kudret’in gönlü dansta. Sadece dans ederek hayatını kazanamayacağını fark edince, yine girişimci ve atak karakterini devreye sokup eğlence yerlerine ilanlar dağıtıyor ve evinde dans dersi vermeye başlıyor. Elliler’in ortalarında artık ünü tüm Türkiye’ye yayılıyor. Soyadını, babasıyla olan son bağını koparmak için ve Arap-Hint kültürünün etkisiyle Şandra olarak değiştirmiştir çoktan. Ünlü, ünsüz birçok kadına ve erkeğe, şarkıcılara, oyunculara ve ısrarla “hayat kadını” diye bahsettiği konsomatrislere dans öğretiyor. Assolistlerin kadrosunda gazino sahnelerine çıkıyor. Ona bakılırsa, assolistten çok alkış aldığı oluyor ve bu yüzden çok iş kaybediyor.

Yaptıkları arasında asıl ilgi çekici ve alışılmadık olanlarsa iki kadın dansözle trio oluşturup, ilginç kareografilerle sahne alması ve Anadolu turnelerinde ekibinin reklamını yapmak için sansasyonel olaylar tertiplemesi. Mayolu kızları eşeğe bindirip şehirde dolaştırmak veya yarı çıplak dansçı kadınları otelden şehir meydanına kadar yürütmek gibi… Bu ikincisi mahkemeye düşmesine sebep olsa da, hakimin “bu kabil ve hatta daha açık resimlerin sinema filmlerinde, hareket halinde göğüs ve kalçaları tamamen çıplak gösterir şekilde arz edildiği”ni hatırlatarak ve “arkadaki seyircilerin de hallerinden memnun olduklarını” ekleyerek Şandra ve ekibini beraat ettirmesiyle sonuçlanıyor. Aşağıda, hallerinden memnun seyircileri görebilirsiniz!

Şandra’nın ekibindeki kadınlarla ilişkileri çok ilgi çekici. Bu kadınları türlü vaadlerle kandırdırdığını, yerine göre de onlar üzerinde şiddete ve disipline dayalı bir eril tahakküm kurduğunu iddia ediyor ve hatta bununla övünüyor: “Onlara yerinde sevgi ve şöhreti, yerinde evlenme ümidini verir kendime bağlardım. Bazen de cinler tepeme çıkar, tehdit eder, dayak atardım.” Dindar ve muhafazakar ailesinden kaçıp dansöz olan Urfalı Sevda ile evleniyor. Babasından ayrıldıktan sonra yatağa düşen annesine Sevda bakıyor fakat bu fedakarlığı Kudret tarafından sudan bir sebepten dövülerek dışarı atılmasına engel olmuyor. Kudret’in bunu bir marifet ve güç gösterisi gibi anlatması da dikkate değer.

Kudret Şandra, annesini mezara indirirken dansı bırakmaya karar veriyor. Bir tarikatın müridi oluyor. Dans derslerini bir süre devam ettirse de, varını yoğunu satıp kendini Yalova-Çınarcık’ın kuş uçmaz kervan geçmez bir mevkiindeki derme çatma evine atması çok sürmüyor. Hem İstanbul’un gösterişli semtlerindeki şaşaalı hayatından, hem de Yeşilçam’dan, gazino sahnelerinden uzak kalmak istiyor.

Kudret Şandra tövbekar olmuştur fakat eşcinsellik imalarından uzak kalmak istiyorsa evlenmesi gerekmektedir artık. Cemaati içinde yer aldığı caminin hocası kendisine evlilik telkin edince: “Evlenmem şart ise 25 yaşından küçük kız isterim. Benim gibi yüzlerce güzel kızların harmanından gelmiş bir adam, hem de onlara emretmiş bir otorite, başka türlü evlenmeyi kabul edemez” diyor ona. Kendisinden 28 yaş küçük bir kadınla tanışıp evlenmesi, bir de çocuk sahibi olması uzun sürmüyor.

2020’de hayatını kaybeden Kudret Şandra’nın Yeşilçam’dan Kabe’ye adıyla yayımladığı bir otobiyografisi var. Kitapta geçmiş hayatından bahsederken eski Kudret’e duyduğu öznefret patetik bir hal alıyor. Dansörlük, dans hocalığı ve oyunculuk yılları boyunca eşcinsellik imalarıyla alaya alınmış, yeteneği ve yaptığı iş hafifsenmiş Kudret bir eşcinsel düşmanı kesilmiş belli ki. Eğlence dünyasındaki transları öfkeye benzer bir tepkiyle karşılıyor. Translara duyulan nefretin altında bir itibar kaynağı sayılan erkeklikten vazgeçme eyleminin yarattığı şaşkınlığın ve “erkekliğe ihanet”in yarattığı hiddetin yattığını düşünüyorum. Arşivlerde eşelenirken eğlence dünyasının “nonoş, hötöröf” vb. olarak nitelendirilen aktörlerinin bir kısmının kendilerini koruma/gizleme güdüsüyle bu nefreti paylaştıklarına sık rastlıyorum.

Yaşadığı zor çocukluk ve gençlik, Yeşilçam ve sahne yıllarında karşılaştığı nefret söylemi, tek başına ayakta kalma zorunluluğu onu hoyrat, geniş hayran kitlelerine sahip yıldızlara dans eğitmenliği yapmak ve bir dansçı ekibini disiplinli biçimde çalıştırmak zorunluluğu ise mütehakkim kılmış görünüyor. Yine de yaşamöyküsünün girişinde kendisini ünlü dans hocası ve tövbekar diye tanıtmasında, piyasayı kasıp kavurduğu parlak yıllarının anısını yaşatmaya çabalayan dokunaklı bir yan var. Alttaki videoya tıkladığınızda yaşını başını almış bir hacının içinde uykuya yatmış kıvrak ve neşeli delikanlının kısa bir an için belirişine şahit olacaksınız.

Not: Yayıncılık piyasasındaki kriz malum. Evet, kitap fiyatları çok yüksek. Eskiye göre daha fazla kitap ödünç veriyoruz birbirimize. Ama ola ki kitap satın alacağız, küçük yayınevlerinin okumaya değer kitaplarını alarak onları desteklemek iyi olmaz mı? Kitap, film, oyun önermek bana her zaman riskli gelmiştir. Ama bundan sonra bu riski göze alarak, her yazının sonuna bir küçük yayınevinin beni etkileyen bir kitabını bırakacağım. Bugünün kitabı: Monic Maron, Animal Triste, Çev. Mustafa Tüzel, Alef. 

 

#Türkiyeye #göbek #attıran #adam #Kudret #Şandra

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.