Mültecilerin derinleşen yoksulluk ve yükselen ırkçılık kıskacından kurtarılması gerekmekte

Dünya Evimiz Uluslararası Dayanışma Derneği,  “Türkiye, topraklarında yaşam süren mültecilerin sadece rakamsal büyüklüğüyle bile Avrupa’daki kimi ülkelerden daha kalabalıktır. Ve bu varlık ülke insanının sokak, iş yeri, mahalle, okul gibi pek çok ortak zeminde birlikte yaşam sürdüğü bir gerçeklik olarak son derece toplumsaldır. Mülteci kesimin maruz kaldığı hak kaybı, toplumun tüm fertlerini ilgilendirmekte ve günün sonunda kendi mağduriyetleri anlamına gelmektedir.Tam da bu yüzden mültecilerin derinleşen yoksulluk ve yükselen ırkçılık kıskacından kurtarılması gerekmektedir” açıklamasını yaptı. 

Dünya Evimiz Uluslararası Dayanışma Derneği, “Ülkemizdeki mültecilerin, diğer toplumsal gruplara nazaran daha kötü olan yaşam koşulları, özellikle Covid-19 salgınına karşı alınan tedbirlerin sıkılaşmaya başladığı Mart 2020’den itibaren giderek bozulmaya başlamıştır. Pandeminin, sosyo-ekonomik alana yansıyan bu olumsuz etkisine, yine aynı dönemden başlayarak, Türkiye ekonomisinin giderek kötüleşmesi ve toplumda her geçen gün kendisini daha çok hissettiren ırkçılığın yükselmesi de eklendiğinde, ortaya hak ve hizmetlere erişim kısıtı olan bu kesimle ilgili vahim bir tablo çıkmaktadır.” düşüncesini dile getirdi. 

Dünya Evimiz Uluslararası Dayanışma Derneği şu ifadeleri kullandı: 

“Nitekim bu görüntünün iyileşmesi zaman alacağa benzemektedir. Geçtiğimiz günlerde Ankara-Pursaklar, İstanbul-Esenyurt, Nevşehir-Merkez gibi mültecilerin yaşam sürdüğü çeşitli şehirlerde yaşananlar, 2022 yılında da bu durumun devam ederek belki de daha da vahim bir hal alacağına ilişkin fikir vermektedir. Ülke insanının içinden geçtiği bunalım, belirsizliğini koruyan politik bir atmosferde hemen her dönem tutunabilmiş ırkçılığın tırmandırılmasıyla en önce mültecilere yönelmektedir. Bunun sonucunda da can kaybıyla sonuçlanabilecek yanı sıra en ağır hak ihlalleri gündeme gelmektedir.

Çok ağır şekilde tecrübe etmeye başladığımız yoksulluğun sebebi mülteciler değildir. Bugün, iş kollarının en zayıf basamağında, yerli emekle kıyaslanamayacak kadar ucuz ücret karşılığında, ekseriyetle kayıtsız şekilde ve iş güvenliğinden ve insan onurundan hiçbir şekilde bahsedilemeyecek çalışma şartlarında onlar yer almaktadır. Kentlerin en yoksul mahallelerinde ya da kırsalda ailelerinden uzak ve toplumdan izole şekilde yaşam sürmektedirler. 

Türkiye, topraklarında yaşam süren mültecilerin sadece rakamsal büyüklüğüyle bile Avrupa’daki kimi ülkelerden daha kalabalıktır. Ve bu varlık ülke insanının sokak, iş yeri, mahalle, okul gibi pek çok ortak zeminde birlikte yaşam sürdüğü bir gerçeklik olarak son derece toplumsaldır. Mülteci kesimin maruz kaldığı hak kaybı, toplumun tüm fertlerini ilgilendirmekte ve günün sonunda kendi mağduriyetleri anlamına gelmektedir.  Tam da bu yüzden mültecilerin derinleşen yoksulluk ve yükselen ırkçılık kıskacından kurtarılması gerekmektedir. Bu vazife, toplumun tüm kesimlerine ait olup başta sivil toplum kuruluşları, demokratik kitle örgütleri, üniversiteler, medya oganları ve siyasi partiler konuyla ilgili özellikle alarmda olmalıdır.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.