Galatasaray’ın kalitesi, Başakşehir’in örgütlülüğünü paramparça etti

Okan Buruk ve Emre Belözoğlu… Türkiye futbol tarihinin en başarılı takımının iki teknik ve dinamik orta sahası. Ele avuca sığmayan iki bücürü. Kader birlikleri beraber Inter’e transfer olarak da devam eden bu iki eski takım arkadaşı, dün akşam yıllar sonra bu defa teknik direktör olarak ilk defa karşı karşıya geldiler.

Gelin görün ki, futbolculuk dönemleri uzun süre aynı patika üzerinden süren bu iki ismin teknik direktörlükleri ise birbirine pek benzemiyor.

Buruk’un yöntemleri gerek taktiksel gerekse insan yönetimi açısından eski usûle daha yakın duruyor, Belözoğlu ise daha modern olarak nitelendirilebilir. Buruk’un direkt futbolunda Fatih Terim’den ya da Şenol Güneş’ten izler görmek mümkün. Geriden oyun kurmaya, rakip yarı sahaya yerleşerek hücum etmeye ve daha kontrollü oynamaya yatkın Belözoğlu’nda ise Abdullah Avcı ya da Aykut Kocaman gibi bir sonraki jenerasyondan teknik direktörlerin etkileri daha çok görülüyor.

Bu anlamda Belözoğlu’nun, Buruk tarafından kesintiye uğratılan Avcı’nın futbol kültürünü Başakşehir’de yeniden geliştirmeye çalıştığı da söylenebilir.

Yıllarca aynı yollardan geçen, ama farklı sonuçlara ulaşan bu iki futbol adamının dün akşamki karşılaşmasında kazanan ise hiç beklenmeyen bir ezici üstünlükle Buruk’un fikirleri oldu.

Aslında yalnızca iki takımın kadrolarına bakınca, teknik becerisi daha yüksek oyunculara sahip olduğu için Galatasaray’ın topa daha fazla sahip olması beklenir. Ama öyle olmadı. Bunda da farkı yaratan iki teknik direktörün fikirleri oldu. Belözoğlu oyuncularından sahanın tamamını kullanmalarını ve bunu topa sahip olarak yapmalarını isterken, daha ziyade rakip yarı sahada olan biteni önemseyen Buruk ise oyuncularından topa sahip olduklarında hedefe odaklanmalarını istedi.

Nitekim maçın başından sonuna dek Başakşehir topa, Galatasaray alanlara sahip oldu. Ve bu tam da Buruk’un istediği şeydi.

KIPIRTISIZ TOPA SAHİP OLMANIN TEHLİKESİ

Pep Guardiola, sanıldığı gibi bir tiki-taka sevdalısı değildir, bilâkis bu kavramdan ve çağrıştırdıklarından nefret eder. Tiki-taka’nın anlamsızca pas yapmak anlamına geldiğini ve kendi takımlarının asla bunu yapmadığını savunur. Üç yıl önce verdiği bir röportajda şunları söylemişti:

“Manchester City’de geçtiğimiz sezon Şampiyonlar Ligi’nde en fazla isabetli pas rekorunu kırdık, ama bunların yüzde 80’i iki stoperimizin arasındaki paslaşmalarıydı. Bu sayılar hiçbir şey değildir, hiçbir şey sayılmazlar ve hiçbir anlamları yoktur. Topa sahip olmak bu değil! Topla hiçbir şey yapmıyorsanız, o zaman topa sahip olmanızın anlamı ne?! Dünyadaki herkes, ne zaman topla anlamlı bir şekilde oynadığınızı ve ne zaman sadece topla oynamış olmak için oynadığınızı bilir; çünkü topa sahip olmayı seversiniz. Ama topa sahip olmanızın içinde bir kıpırtı yoksa, bu hayat olmadan yaşamak gibidir ve böyle oynamak çok daha tehlikelidir.”

Dün akşam topa yüzde 60 oranında hükmeden Başakşehir’in topa sahip olmasında da hiçbir kıpırtı yoktu. En çok isabetli pas yapan oyuncular kaleci Muhammed Şengezer ve takımın geri dörtlüsüydü. Hâliyle pas trafiklerinin büyük çoğunluğu da kaleciyle savunma hattı arasındaydı. Ve Guardiola’nın da söylediği gibi, böyle oynamak çok daha tehlikeliydi. Galatasaray ise kusursuza yakın karşılama planıyla bunun neden tehlikeli olduğunu gösterdi.

Şurası açık ki, Okan Buruk, haftalar ilerledikçe elindeki oyuncuları daha iyi tanımaya başladı. Hangi oyuncuların birbirini daha iyi tamamladığının bir ay öncesine göre çok daha farkında, bu sayede oyuncuların sahip oldukları özelliklere uygun bir kurguyu ortaya çıkarabiliyor.

Dries Mertens’in kenarlarda değil kaleye yakın bir şekilde kullanılması gerektiği, Juan Mata’nın ancak Mertens’in alternatifi olabileceği, Mertens’in en uçtaki ekürisi Mauro Icardi’yken her iki kenarda çok daha hızlı ve çalışkan oyunculara gereksinim duyulduğu Buruk’un son bir ayda çıkardığı sonuçlardan en öne çıkanlarıydı.

Son Beşiktaş derbisinde kanatlarda kullanılan Milot Rashica ve Barış Alper Yılmaz bu anlamda takımı gerek toplu gerekse topsuz oyunda çok rahatlatmıştı. Bilhassa Barış Alper, yerini aldığı Kerem Aktürkoğlu’nun savunmadaki kusurlarını hiç yaşatmamıştı. Dün akşam Buruk’un yeniden Kerem’i 11’e alması ise bu anlamda bir risk olarak görülebilirdi. Süper Lig’in en atletik kenar oyuncularından biri olan Bertrand Traore’nin arkasında Junior Caiçara gibi hücumcu bir bek varken Kerem’in savunma takiplerini iyi yapmaması hâlinde Galatasaray o bölgede çok sorun yaşayabilirdi.

Ama öyle olmadı. Hem Kerem’in savunma katkısı önceki maçlardaki ortalamasının çok üzerindeydi hem de Galatasaray’ın rakibi karşılama planı çok iyiydi.

GALATASARAY’IN PRESİ GAYRET DEĞİL AKIL İSTİYOR

Galatasaray, Fenerbahçe gibi bir fiziksel yoğunluk takımı değil, üst düzey teknik beceriye sahip olan bir takım. Hâliyle Fenerbahçe gibi ya da her ne kadar sonradan kesintiye uğrasa da sezon başındaki Beşiktaş gibi şiddetli bir ön alan presini onlardan beklemek mümkün değil. Fakat sahip oldukları teknik becerinin ortaya çıkması için de oyunu rakip yarı sahaya yıkmaları gerek, bunun için de rakibi kendi yarı sahasında karşılamaları lâzım. Bunu da bunaltıcı bir karşı presle değil, alanları kapatarak yapıyorlar. Dün akşam bunu çok iyi becerdiler. Geriden oyun kurarak hücuma çıkmayı amaçlayan Başakşehir’in neredeyse bütün pas kanallarını tıkadılar ve tehlikeli yerlerde top kayıplarına zorladılar.

İşin bundan sonrası ise Galatasaray için çok kolaydı. Sahip oldukları teknik beceri sayesinde rakip savunmayı hazırlıksız yakaladıkları her anda boş alanları çok kolay buldular. En uçta da Icardi gibi bir avcı olunca sonuca gitmek de yine çok kolay oldu. Ve ortaya kimsenin aklının ucundan geçmeyecek bir netice çıktı.

Burada Icardi’ye kısa bir paragraf açmak gerekebilir. Büyük bir santrfor ve sezgileri çok yüksek bir golcü olduğunu söylemeye gerek yok, zaten yıllardır biliyoruz. Ama aynı zamanda oyuna katkısının, ceza sahası içindeki etkinliği kadar yüksek olmadığını da biliyoruz. Fakat Icardi, Galatasaray’da özellikle Inter günlerinden çok daha komple bir santrforluk performansı veriyor ki, bu dönüşümünde de her ne kadar sakatlıklar nedeniyle süresi çok azalsa da PSG döneminde Thomas Tuchel ve Mauricio Pochettino gibi teknik direktörlerle çalışmasının payı yüksek olsa gerek. Elbette sahip olduğu kalitenin Süper Lig’in çok üzerinde olmasının da etkisi var. Kerem’e yaptığı asist, buralarda görmeye pek alışkın olmadığımız şairanelikte bir pastı.

Galatasaray’ın geçen haftaki Beşiktaş galibiyeti de çok baskın bir oyun neticesinde gelmişti, ama karşısında teknik direktör değişikliğinin ardından net bir kimlik bunalımında olan bir rakip vardı. Başakşehir ise Fenerbahçe’yle birlikte ligin en örgütlü takımı konumundaydı ve bu maç Galatasaray’ın oyun gücünü sınaması açısından çok daha belirleyici olacaktı. Ve netice olarak Galatasaray, Başakşehir’in örgütlülüğünü paramparça etti.

Bu görkemli galibiyetin, Fenerbahçe’nin evinde Giresunspor’a karşı hiç hesapta olmayan bir yenilgi almasının hemen akabinde gelmesi Galatasaray için ne kadar iyiyse, bir aylık Dünya Kupası arasının öncesine denk gelmesiyse o kadar kötü oldu.

#Galatasarayın #kalitesi #Başakşehirin #örgütlülüğünü #paramparça #etti

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.