Çocukluğun hikâyeleri, insanları gezintiye çıkarıyor

Katılımcı, erişilebilir ve deneyime açık. Bu ifadeler, yarın akşam -10 Ocak- saat 16:30 itibariyle İstanbul Şişli ilçesi sınırlarında, Abdi İpekçi Meydanı’ndan başlayan özel bir rota ile kamuoyuna sunulacak ‘Bana Hikâyeni Anlat’ isimli açık hava sergisinin, işlevsel çerçevesini de oluşturuyor. 31 Ocak’a dek yer alacak serginin, dünya çapında evrilerek kendini güncelleyen inatçı pandemi karşısında nesiller ve disiplinlerarası, pedagojik bir yaklaşımla kurgulanmış olması, özellikle dikkati çekiyor.

Şişli Belediyesi öncülüğünde izlenecek ve kültürün tercümanlığı vesilesi ile koşulsuz insanlıktan yana saf tutan, bunun için de kendini çocukluğun biricik samimiyetine bırakan bu proje, temelini Paper Street Co. ile, İsrail İstanbul Başkonsolosluğu / Artisrael ve Tel Aviv çıkışlı Gnat Micro Press yayınevinin işbirliğinden doğan aynı adlı, çok dilli kitaptan alıyor. Proje, temelde İpek Özbay, Keren Katz, Ayşe Zeynep Özbay ve -İsrail Kültür Ataşesi- Elazar Zinvel’in de ortak girişimi; yani bir nevi küratöryel imecenin ürünü. (Bu yönüyle, konuyla derinden ilgilenenler için İsrailli güncel sanatçıların yurt dışında desteklenmeleri adına ilginç bir girişimin de kâr amacı gütmeyen faaliyetlerine ABD – New York üzerinden devam ettiğinin altını çizelim.)

Mevzunun özünde yer bulan proje, 10 Türkiyeli, 10 İsrailli sanatçının çocukluk anılarını birbirleriyle paylaşmaları üzerine kurgulanmış. Yarının umuduna yönelik, yaratıcı, yapıcı türden bir ‘aynalama’ ve okurun da hayal gücü ile algısını içine buyur edici türden, kritik bir empati deneyimi vadeden çalışmada, alfabetik sıra ile Ahu Akgün, Aya Talshir, Bora Aşık, Dror Cohen, Ecem Yüksel, Einav Vaisman, Gilad Seliktar, Gökçe İrten, Itzik Rennert, Jennifer İpekel, Keren Katz, Meltem Şahin, Mert Tugen, Michal Bonano, Roni Fahima, Sasha Zilberman, Selin Çınar, SENA, Shahar Kober ve Vardal Caniş’in imzası bulunuyor.

Proje girişimcileri, girizgâhı İsrailli tanınmış yazar, senarist ve öykü ustası, eserleri Türkçeye de kazandırılmış Etgar Keret’e ait kitabın önsözünde, bu çalışmanın ruhunu okurun belleğine şöyle nakşetmeyi seçiyor:

“Çocukluk anıları, ne denli sıcak veya acımtrak olursa olsunlar ev ve kültürü temsil eden son derece kudretli temsil biçimleridir. Onlar, kişiliğimiz ve geleceğimizi biçimlendirir. Her ne kadar, son derece ayrıştırıcı bir dünyada da yaşıyor olsak, ortada paylaşılabilen ve temeli çocukluk anılarına dayalı bir içgüdü vardır. Bu, insanları birbiriyle bağdaştıran, nedeni anlaşılmayan bir hissiyattır.” 

Michal Bonano

Özbay ikilisi, Katz ve Zinvel, diğer taraftan projenin beraberinde getirdiği hikâyeler ile bunlara dair illüstrasyonlarının yanı sıra, hepimizde bulunan fiziksel, kültürel, dilsel ve politik sınırlamalara rağmen, mevcut gerçekliğimizi de genişlettiğini öne sürüyor.

Yapıtları Türkçeye de kazandırılan ve büyük kısmı Siren Yayınları’nca basılmış olan, 2010 yılı Fransa Sanat ve Edebiyat Şövalyesi unvanı sahibi, yazar Keret ise, ‘Bana Hikâyeni Anlat’ kitabı ve sergisinin ‘açılış’ını, ‘Kalem-Adam’ isimli metniyle yapıyor. Elbette yazarın çocukluğuna dair olduğu hissedilen bu duygusal, edebî kısa metin, Avi Pardo Türkçesiyle okur ve izleyiciye sunuluyor. Keret, babası ve anneannesinden söz ettiği metninin bir bölümünde kalemiyle adeta şunu mırıldanıyor:

“…Fotoğraf belleğimde hâlâ canlı, fakat o anda ne hissettiğimi çoktan unuttum. Korku mu hissediyordum, yoksa öfke mi? Anı -yanıltıcı olan da bu- silinmez, yalnızca eksilir. Yıllar sonra bile benimle yaşamaya devam ediyor, sabahtan kalmış ve gazı çoktan kaçtığı halde, öylece duran bir bardak gazoz gibi.”

Bora Aşık

QR kodu gibi bugüne özel dijital imkânlar sayesinde, kitaba yaslı, billboardlarda izlenecek bu açık hava sergisinin daha geniş bir anlatı ve imge evrenine izleyiciyi çekebildiği ‘Bana Hikâyeni Anlat’ projesi, Keret’in yanı sıra, ‘Mutsuzluğun Keşfi’ni merak edip, yazarak anımsamaya çabalayan Bora Aşık ile, kendisine imgeleriyle yankı veren Michal Bonamo’yu da kesiştiriyor. Aşık hikâyesinde vaktiyle kimimizin de deneyimlediği seyyar dönme dolapları ‘Demirden Yaratık’a benzettiği, yarı ürkütücü paylaşımını Bonamo’ya, onun yarı figüratif, dışavurumcu, ani ve samimi desenlerinin koynuna, önlü arkalı, mukavva ve kareli bir kâğıttan yatakta sevk ediyor. Keza gerçeküstücü bu duruş, Bonamo’nun ‘Çocukluk Sokakları’nı hatırlamaya meyleden kelimelerini tasvir eden Aşık’ın desenlerinde de bizi buluyor.

Zaten, Türkçe, İbranice ve ağırlıkla İngilizce olarak sunulan kitap projesi de bu kimlikle yazılı ve görsel olarak okunan öteki sanatçı ‘düetleri’ ile de sürüp, gidiyor. Sanatçıların, bu anlatı ve imgelerin doğumuna ilerlerken birbirlerine dijital yolla uğurladıkları türlü elektronik izler, fotoğraflar, siber yazışmalar ve lirik paylaşımlar, okur ve izleyici içine daha bir çekildikçe, önce çocuğu, sonra insanı, ardından insanlık içindeki insanı ve günümüzde yine onun baş başa bırakıldığı çocukluğun kırılgan kıymetini, bizlere tekrar ve tekrar düşündürüyor.

Ezcümle, ‘Bana Hikâyeni Anlat’ diyen bu kitap ve sergi, bir insanın, hiç tanımadığı bir diğerinin hayalinde çocukluğunu nasıl yaşayabileceği ve bunu da ona nasıl, hangi dil ve yöntemle emanet edebileceğine ilişkin, samimi, cüretkâr ve kolektif bir deneyimin ta kendisi olarak kayda geçiyor. Çocukluğun hikâyeleri, insanları birbirine gezintiye çıkarıyor.

#Çocukluğun #hikâyeleri #insanları #gezintiye #çıkarıyor

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.